08 June 2025 - Sunday

BOŞLUĞUN CEHENNEMİ

İçimizdeki boşluk ne denli büyükse, doldurmak için çırpışlarımızda o denli hızlı. Sıfırı sıfırla toplamanın cezbedici vahameti bu.

Yazar - Aydın Uzkan
Okuma Süresi: 4 dk.
Aydın Uzkan

Aydın Uzkan

-
Google News

Hayatın çeperlerine çarpa çarpa hissettiğimiz bir gerçekliktir boşluk. Küllerimizden yeniden doğuşu başlatan da o, yakıp kavurup kül eden de o. Hakikatli bir dost gibi hep yanı başımızdadır boşluk.

Herkesin ağzında bir boşluk terennümü. Uzay boşluğu, kanunlardaki boşluk, cümleler arasındaki boşluk… Bu kavramla yüzleşmeden varoluşu anlamlandıramıyor insan.

Boşluk dışımızdaysa ondan kurtulmak kolay ama içimizdeyse, cehennem sıcaklığındadır o. Anlamsızlık, amaçsızlık, belirsizlikler , çevreden kopukluk , yalnızlık ve yaşam sevincini kaybetmek ; boşluğun o cehennemindeki sıcaklığı arttıran odunlardır bunlar.

Boşluk denilmesi yanıltır bazen. Boşluktayım diyenler, çok fala duyguyla dolu olan ve bunların uçları arasında gidip gelenlerdir aslında.

Kıvrandır boşluk, uykusuz  bırakır,  sancılandırır. Sancının içimizdeki yerini tam olarak belirlemek dahi zor. Bazen bir iki saat uyuyarak geçeceğini düşündüğümüz, bazen son nefese dek bizimle devam edeceğini hissettiğimiz haldir bu.

Öyle bir boşluk ki , duvara bakmak ama duvarı görmemek gibi, bir insanı dinlemek ama duymamak gibi. Parçaları birbirine uyumlu olmayan puzzle gibi dağınık, eksik ve zor gelir boşlukla yaşamak.

Bağımlılıklar geliştiririz belki boşluktan çıkarır diye. Ya çılgınlar gibi alışveriş yapar yada kendimize yoğun uğraşılar buluruz, onunla yüzleşmekten kaçınmak için.

Yönsüzlük, yersizlik ve adressizlikle el eledir boşluklar. Sanki bir uçurumdan atlamışız ama çakılmamış ve havada öylece asılı kalmışız. Ne başlangıç noktasına dönebilmiş, ne  menzile ulaşabilmişiz.

Varlık ile yokluk arasındaki tampon bölgedir boşluk. Ayak uçlarından göz kapaklarına kadar yükselen bir hissizlik halidir o . Pilsiz bir saat gibi, ne geçmişi gösterir ne geleceği. Hayal ettiğimiz şeyle, hayatın bizi getirdiği yer arasındaki bir boşluğuz.

Sönmüş yanardağlar gibiyiz. İçimiz boş  ama cüssemiz ağır. Çakıl taşları bile doldurmuyor boşlukları. ‘’Ayrılık değil, özlemek hiç değil; en büyük acı, bu giderek büyüyen boşlukmuş ‘’diyor Cezmi Ersöz.

İçimizdeki boşluk ne denli büyükse, doldurmak için çırpışlarımızda o denli hızlı. Sıfırı sıfırla toplamanın cezbedici vahameti bu.

Caddede yürüyen gölgeler gibiyiz. Kimse kimsenin ruhuna dokunamıyor. Giderek azalıyoruz ve boşaltıyoruz her yanımızı. Dizlerimizi karnımıza çekip, başımızı göğsümüze eğip oturuyoruz. Böylece kapladığımız alanı küçültünce ,biraz daha yok gibi hissediyoruz onu. 

Attila İlhan’ın bir sözü var; “Birisinin eksikliğini duyuyorum, ötekinin fazlalığını. Eksik olan gelip boşluğunu doldurmuyor, fazla olan gidip yerini boşaltmıyor. İkisinin arasında kötü, sevimsiz bir yerdeyim.” Boşluğun böyle insicamı bozduğu yerdeyiz.

Ha bire Mekan değiştiriyoruz boşluğu doldurmak adına. Bir boşluktan diğer boşluğa düşüyoruz oysa. Bütün evren göğsümüze basılsa, sanki yine de  kapanmıyor bu kara delik.

O boşluğa düşmeye görsün insan, bir dal arar yukarı çıkmak için, sadece ufacık bir dal. Bazen iş, bazen anne baba, bazen arkadaş, dost . Bazen de gerçeği kabullenirsiniz, o olur dal.

Yaşadıklarımızdan değil, yaşayamadıklarımızdan oluşuyor boşluk. Çocukluğumuz ne  kadar kötüyse, o  kadar derin olur. Sağlaması yapılmış şaşmaz bir kuraldır bu.

Boşluk her an her yerde. Yaşam  ölüme, ölüm yaşama vesile, Her ikisi de boşluğa sebep. 

Bazen de her boşluğu doldurmak gerekmiyor. Dolmuyor, dolmayacak da. Delikli peynir misali, olması gereken budur belki de. Nefes alabiliyorsak ciğerlerimizdeki bu boşluk sayesinde .

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.