ANILARIN GÖLGESİNDEKİ HAYAT
Anılar, hayatın süsü değil; temel taşlarıdır. Geçmişimizle hesaplaşmak, onlardan güç almak ve bazen de bırakmayı öğrenmek, yaşamın bir parçasıdır

Aydın Uzkan
-Hayat, zamanın içinde akıp giden bir nehirse, anılar o nehrin kıyısına bıraktığımız taşlardır. Su akar, günler geçer, insanlar gelir gider; fakat o taşlar yerinde durur. Dokunduğumuz her yaşam, söylediğimiz her söz, hissettiğimiz her duygu, birer iz olarak hafızamızın kıyısına yerleşir. Belki bazen üzerleri yosun tutar, bazen sular yükselir ve görünmez olurlar; ama bir gün mutlaka yeniden ortaya çıkar, bize kim olduğumuzu hatırlatırlar.
Hayatın ilginç tarafı şudur: Yaşadığımız anda fark etmediğimiz pek çok şey, anıya dönüştüğünde değer kazanır. Bir dostla içilen sıradan bir çay, bir yaz akşamının hafif esintisi, annemizin telaşlı sesi, bir çocuk kahkahası… O an sıradanmış gibi görünen pek çok sahne, zamanla içimizi ısıtan birer hazineye dönüşür. Biz çoğu zaman yaşarken acele eder, koşturur, her şeyi yetiştirmeye çalışırız; fakat kalbimiz geride kalan bu küçük anların peşinde sakince yürür.
Anılar, geçmişi sadece hatırlamak değil; bugünü anlamlandırmanın da bir yoludur. Kaybettiğimiz insanlar, geçip giden günler bize hayatın kırılganlığını öğretir. Onlarla kurduğumuz bağlar hafızamızda yaşamaya devam eder ve neyi neden yaptığımızı, neyi neden sevdiğimizi bize fısıldar. Bu yüzden geçmiş, yük değil; aksine bizi tamamlayan, bizi biz yapan bir aynadır.
Elbette her anı güzel değildir. Keder, kırgınlık, pişmanlık da bu aynanın bir parçasıdır. Fakat insan olmanın inceliği, kötü anıların içinde bile bir öğrenme, bir dönüşüm payı bulabilmektir. Hayatın ağırlığını taşıyan omuzlarımız, anıların öğretisiyle güçlenir.
Elbette her anı huzur vermez. Bazıları içimizde bir sızı bırakır. Ama insan, acılarıyla büyür; hatırladıklarıyla olgunlaşır. Acı veren anılar bile, bir daha aynı yarayı almamak için sessiz bir öğretmene dönüşür. Hayatın kıymetini, çoğu zaman kaybettiklerimiz ya da geride bıraktıklarımız sayesinde anlarız.
Sonunda anları biriktiririz, yılları değil. Hayatın uzunluğu değil, hafızamızda nasıl yer ettiği önemlidir. Çünkü bir gün dönüp baktığımızda, hatırladıklarımızla teselli bulur, hatırlayamadıklarımızla hüzünleniriz. Anılar; zamanın bile silemediği, hayatın bize bıraktığı en değerli armağandır.
Anılar, hayatın süsü değil; temel taşlarıdır. Geçmişimizle hesaplaşmak, onlardan güç almak ve bazen de bırakmayı öğrenmek, yaşamın bir parçasıdır. Anılar sayesinde ileriye daha sağlam bakar, bugünün değerini daha iyi anlarız.
Ve belki de bu yüzden hayat, biriktirebildiğimiz kadar güzel anıyla anlam kazanır. İnsan yaşarken büyür ama hatırlarken olgunlaşır.
