Yaşayarak Öğrenmek
Yaşayarak öğrenmek hayatın kendisidir.
Aydın Uzkan
-Yaşantı sonucu kazanılan nispeten kalıcı izler bırakan değişikliklere öğrenme denir. Yalnızca çocuklar için değil yetişkinler için de öğrenme hayat boyu sürer . İnsan yaşadıkça bilgi hazinesinin genişler. Her insan kendi yaşadığı kadarını bilir ve yaşadıkça yeni şeyler öğrenmeye devam eder. Buna karşın herkes öğrenebilir ama herkes aynı şekilde öğrenmez. Kimisi okuyarak öğrenir kimisi yaşayarak .
Yaşayarak öğrenmek hayatın kendisidir. Çünkü hayat yaşayarak öğrenilir. Yaşarken ağlarsınız, kahkaha atarsınız, içiniz burkulur, hüzünlenirsiniz ve pişman olursunuz. Böylelikle çeşitli alanlarda deneyimlere sahip olursunuz. Bu deneyimlerle öğrenilenler sizi daha güçlü kılar . Daha derin ve kalıcı izler bırakır. Düşünsenize bir çocuk sobaya dokunulmaması gerektiğini ne zaman daha iyi öğrenir.‘’Bir musibet bin nasihatten yeğdir’’sözünün çıkış noktası da işte burasıdır.
Geleceğe aktarılan bilgiler daha çok yaşayarak öğrenilen bilgilerdir. Ezberlenen basmakalıp sanal şeyler değil. Yaşamadan öğrenmek kimi zaman suya sabuna dokunmadan yıkanmak gibidir. Bu nedenle öğrenmenin daha kalıcı olması için bütün duyuların harekete geçirilmesi gerekir. Duyguları harekete geçirmenin yolu ise, bilginin aktifleştirilmesi yani öğrenilenlerin yaşama aktarılmasıdır. Bu ise yaşayarak öğrenmeye köprü olur ki en kalıcı öğrenme bu şekilde gerçekleşir. Yapılan bir araştırmaya göre, insanlar okuduklarının %10’unu, işittiklerinin %26’sını, gördüklerinin %36 sını ve yaşadıklarının %90’ını unutmuyor. Görülmektedir ki, insan ancak uygulama içerisinde yaşayarak öğrenmekte ve öğrendiklerini de unutmamaktadır.
Bir şeyi anlamak için illa ki o olayı yaşamak şart değildir. Zaten her şeyi yaşayarak öğrenmeye ne ömür yeter ne sabır. Şu da var ki her insan kendi yaşam biçimine göre aynı olayı farklı şekillerde yaşar. Farklı açılardan bilgi edinir. Yaşayarak edilen bilgiler, empati yapabilmek ve yol göstermek adına bir avantajdır. Can Yücelel bir şiirinde şöyle der ; ‘’ Bir tek yaşayarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil. Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.’’
Yaşayarak öğrenme, bedel ödeten bir süreçtir. Buna dair Konfüçyüs’ün güzel bir sözü vardır: Bir işi doğru yapmanın üç yolu vardır ; Birincisi ‘’akıl yürüterek’’ ki en saygıdeğeridir. İkincisi ‘’benzeterek’’ ki en kolayıdır. Üçüncüsü ‘’tecrübeyle’’ ki en acısıdır. Buna rağmen daha doyumlu ve etkili bir yaşam şekline sahip olmak isteyenler, bedeli yüksek te olsa yaşayarak öğrenmeyi ilke edinmelidirler. Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyon’u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da : 'Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.' diye savuşturmuş. Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler.Bakkal ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon' a sormuş: 'Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?' Napolyon birden öfkelenmiş. 'Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?' diye bağırmış. Hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş, artık 'ateş' emri verilecek... Adamcağız içinden: 'Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin' diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış. Karşısında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: 'İşte böyle bir duygu! 'Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme biçimidir...!
İnsan hataları ile büyür ve olgunlaşır. Bu yüzden yaşayarak öğrenme yolunda bir hatayı bir iki defa yapabilirsiniz ki bu normaldir. Bu durum insanların daha doğal yoldan ve örselenmeden öğrenmelerini sağlar. Üstelik bunu yaşamanızın size kazandırdıkları hayli fazladır. Buna karşın bu durum durmadan tekrarlanıp aynı hata durmadan yapılıyorsa işte o zaman durum vahimdir. Zaten bundan gayrı hiçbir öğrenme metodu da size etkili olmayacaktır !